top of page
  • Yazarın fotoğrafıBuket Başer

Müslüman İspanya ve İslam tarihi


Birsüre önce Endülüs’e gittim. Kakara kikiri seyahat anılarımı , yediğimi içtiği yazarım diye düşünüyordum. Ama rehberimiz Murat Müftüoğlu anlattıkları ile o kadar şaşırttı ki beni, üzerinde o kadar çok düşündürttü ki ... Mecburi İslam tarihine gireceğim bu yazıda. Sizi de biraz düşündürtebilirsem ne ala!

Müslüman Emeviler’in İspanya’yı fethi

Yıl 711, Tarık Bin Ziyad komutanlığındaki 7000 kişilik Müslüman birlikler Cebelitarık'tan geçerek İber yarımadasına girer. Daha sonra 24.000 askerin de katılmasıyla birlikte 2.000.000 nüfuslu İber yarımadası 4 yılda fethedilir. Asker başına düşen kişi sayısı yaklaşık 65.000 dir. Halkın kılıç zoruyla teslim olmuş olma ihtimali matematiksel olarak mümkün değildir. Belli ki birçoğu kendi rızası ile teslim olmuş. O güne kadar toprak sahibi olan kral, kont, kilise her kim ise onun kölesi olarak yaşayan halka özgürlüğü verilmiştir. Böylece Müslüman İspanya dönemi başlamıştır. Çoğu Müslüman olmayı seçen halkın yanı sıra Yahudiler de 800 yıl boyunca Endülüs devletinde yaşamaya devam etmiş. Düşünün ki biz sadece 560 yıldır İstanbul’dayız, 800 yıl ne kadar uzun bir süre? Endülüs öyle bir yer ki batıya doğunun kültürünü, bilimini, mimarisini, filozofisini, bahçe kültürünü, sulama tekniğini, hamamını vb. getirmiş. İslam’ın altın çağı geçmiş bu topraklarda. Özgür düşünceye saygı duyulan, bilime, sanata önem verilen, Avrupa’nın İslam alimlerini örnek aldığı, kitaplarını okullarında okuttuğu bir dönemmiş bu. Keşiflerde bulunan değerli Müslüman filozoflar, bilim adamları yaşamış Endülüs’te.

Kimler geldi? Kimler geçti Endülüs’ten?

Avrupa’da Averroes olarak bilinen İbn-i Rüşd mesela. Çok değerli bir filozof. İspanyollar heykelini bile yapmışlar. Dante’den Victor Hugo’ya bir çok dünyaca ünlü yazar eserlerinde anmış İbn-i Rüşd’ü. Peki siz ne kadar tanıyorsunuz onu? İbn-i Rüşd demiş ki ”Allah hiçbir varlığa vermediği bir lütuf vermiştir o da akıl. Allah’a ulaşmak için namaza da oruca da hiçbir bir ritüele gerek yok. Aklını kullan yeter”. 12.yy’da bunların konuşulduğunu inanmakta zorlanıyor insan. İbn-i rüşd daha neler demiş neler ? “Nüfusunun yarısı evde oturan bir toplum ileri gidemez. Çocuklarınızı cahil analara emanet etmeyin” Kulaklarıma inanamadım! Dünyanın ilk kadın hakları savunucusu İbn-i Rüşd’müş meğerse. Bir Müslüman filozof. Tıp, din, felsefe, bilim hakkında kaleme aldığı o kadar çok eseri var ki. Aristo’nun da neredeyse tüm eserlerini tercüme etmiş İbn-i Rüşd.

Gelelim El Gafaki’ye, Avrupa’daki ilk katarak ameliyatını Cordoba’da, Endülüs’te yapmış bu Müslüman bilim adamı. Sonra El-Zehravi var. Yine Endülüs’te yaşamış bir Müslüman cerrah, hatta modern cerrahinin babası da diyorlar. O kadar çok ameliyat aleti bulmuş ki. En önemlisi halen kadın doğumda kullanılan forseps. Endülüs müzesinde bu aletlerin bir kısmını görmeniz mümkün. Yazdığı al-Tasrif isimli ansiklopedisinde cerrahi aletlerin çizimleri mevcut. Ve daha birçok değerli bilim adamı, tıpçı, astronom, filozof..

300 yıl sonra Endülüs Emevi devleti dağılmaya başlar

711 yılında kurulan Endülüs Emevi devleti 1031 yılında son halife III.Hişam’ın ölmesiyle dağılmaya başlar. Çok sayıda beyliğe (devletçiğe) bölünür. Birbirileri arasında didişen beylikler zayıfladığı için Hristiyanlar yeniden fetih adı verdikleri “reconquista” savaşını başlatırlar. Müslümanları yukarıdan aşağıya doğru itmeye başlarlar. En son 5 Ocak 1492 yılında Granada sultanlığı düşer. Hristiyan olmayı reddeden Müslümanlar Fas’a Cezair’e Afrika’ya kaçarlar. Kaçamayıp, Hristiyan olmayı kabul edenlerin işi zordur. Morisko denilen bu kişilerin Hristiyanlığından hep şüphe edilir. Domuz eti yediklerinden emin olmak için balkonlarına domuz bacağı astırılır ve her gün etin yenip yenmediği kontrol edilir. Kurulan engizisyon mahkemelerinde yargılanırlar. Çoğu işkence görür hatta yakılır.

1492’de İspanya’ya piyango vurur

Endülüs’teki son Müslüman sultanlığın düşmesiyle aynı yıl yani 1492’de Kristof Kolomb Osmanlı imparatorluğuna vergi ödememek için alternatif ticaret yolları arar. Amaç Hindistan’a ulaşmaktır. Kraliçe İsabel ve Katolik kilisesi Kolomb’a sponsor olur. Şu şansa bakın ki Kolomb Hindistan’ı ararken Amerika’yı keşfeder. Böylece Müslüman İspanya dönemi biter, Katolik İspanya güçlenmeye başlar. Dünya tarihi değişir. İspanya Avrupa imparatorluğu olma yolunda ilerler. Zengin kilise Hristiyanlığı yayar, Osmanlı İpek yolu vergisinden olur, gücünü kaybetmeye başlar. İspanya sanayi devrimine kadar gücüne güç katmaya devam eder…

Endülüs’lüyüm

Bugün Endülüs’te yaşayan bir İspanyol’a nerelisin diye sorduğunuzda İspanyol’dan önce Endülüslüyüm der. Endülüs’ün kendi bayrağı vardır. Rengi yeşil, beyaz. Yeşil İslam’ın, beyaz ise barışın rengidir. Küçük prens’in yazarı Antoine de Saint-Exupéry “ Endülüs yıkılmasaydı bugün insanoğlu Mars’ta olurdu” demiş. Her türlü fikre saygı duyulan, bilim adamlarının desteklendiği bir toplum, bir dönemmiş Endülüs Emevileri dönemi. Bence de Mars’ta olurduk hem de çoğunluk Müslüman olurdu. Hatta dünya manzarasına karşı şarap da kaldırırdık. Şarabı da aklınla içersen bir şey olmaz.

Günümüzde İslam’a haksızlık mı yapılıyor?

Seyahat boyunca İslam’a haksızlık yapılıp yapılmadığını tartıştık durduk. Endülüs dönemindeki muhteşem Müslüman bilim adamları, filozofları görüp , peri masallarından çıkmış El hamra’yı, Cordoba camiyi görünce neredeyse ikna oluyordum haksızlık yapıldığına. İstanbul’a dönüp araştırmaya devam ettim. Ömer Hayyam’ı okudum. Daha da ilgimi çekti. 1048-1131 yılları arasında yaşamış İranlı Ömer Hayyam astronom, matematikçi, şair ve filozof. Sıkı durun şimdi! Okullarda Pascal üçgeni Fransız matematikçi Blaise Pascal'ın soyadıyla olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer Hayyam tarafından oluşturulmuş. Dünyayı, insanı, var oluşu her şeyi kendi aklından yeniden yorumlayarak hiçbir kurala bağlı kalmadan evrenselliğe ulaşmış. İcat ettiği Celali takvimle bir yılın 365 gün olacağını hesap etmiştir. Ama en önemlisi Kopernik’ten yaklaşık 500 yıl önce dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söylemiş.

Vay vay vay diyerek İmam Gazalli’ye geldim ve jeton düştü. İmam Gazalli usçuluktan sofiliğe dönmüş bir din adamı. İmam Gazalli usu (aklı) din için sakıncalı göstermiş. Allah’ı anlamaya insan aklı yetmez demiş. İbni sina, Farabi, Ömer Hayyam’ı dinsizlikle suçlamış. Ömer Hayyam ve İmam Gazalli’nin tartışmaları dillere destan. Mesela http://www.edebiyathane.com/omer-hayyam-imam-gazali-kavgasi-ve-unlu-hirka-tesbih-post-rubaisi/ adresinden alıntı paylaşacağım. Hayyam Gazalli’ye haykırmış.

‘Ey kara cübbeli!…Senin gündüzün gece, Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere. Onlar Yaradan’ın sanatı peşindeler. Senin aklın fikrin, abdest bozan şeylerde.’

Gazali’nin savunduğu sufilikle resmen alay etmiş Hayyam.

‘Ben kadehten çekmem artık elimi. Tutmam senin kitabını, minberini. Sen kuru bir softasın ben sulu bir sapık. Cehennemde sen mi iyi yanarsın ben mi?’

Hayyam, Gazali’nin savunduğu kendinden geçmeci sofiliği ‘kuru sarhoşluk’ şarap içmeyi ise ‘sulu sarhoşluk’ olarak nitelendiriyor ve eğer sarhoş olmak bir dinsel suçsa ve sarhoşlar din kuralları uyarınca cehenneme gideceklerse; zikirlerle ve semalarla kendilerinden geçip ‘kuru sarhoşluk’ ettiklerine göre sufilerin de yerlerinin cehennem olması gerektiğini anımsatıyor. Bununla ilgili yazılan birçok kitap var.

Görülen o ki Ömer Hayyam’ın dili biraz sivriymiş, hem Gazalli’yi hem de onun gibi düşünenleri oldukça kızdırmış. Zamanla Gazalli’ciler güç kazanmış ve usçuları (akılcılar) kılıçla susturulmuş. Keşke o gün uzlaşabilselermiş. Bilgiye ulaşabilmek, doğruyu bulabilmek için sadece akıl yeter mi? Ya da sadece iç ses yeter mi? Evrendeki her şey matematik ile açıklanabilir mi? Açıklayamadığınız ama hissettiğiniz hiç birşey olmaz mı hayatınızda? Hepimiz insan evladı değil miyiz? Aynı şekilde dünyaya gelmedik mi? Hepimiz aynı yerküreyi, toprağı, dünyayı, suyu paylaşmıyor muyuz? Niye tartışıp duruyoruz hala? Herkez bir adım gelse ortada buluşsak olmaz mı? Biraz düşünün bakalım.

Sevgilerimle…

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page