Bir rafting macerası...
- Buket Nişel
- 7 Nis 2017
- 3 dakikada okunur

Akıntıda sürüklenirken başım kayalara “küt, küt” diye çarpıyordu. Gözlerimi açsam zifiri karanlıkla mı karşılaşacaktım acaba? Ne kadar derinde olabilirdim ki? Akıntı beni hem nehrin aşağısına hem de dibe çekiyordu sanki. Nefesim tükenmek üzereydi. “Böyle oluyor demek ki” dedim içimden. “Hayatım gözümün önünden film şeridi gibi geçti diyenler, bunu kastediyordu herhalde. Ama bu kadar çabuk bitemez, bitmemeli! Benim daha yapacak çok şeyim var...” diye düşünürken bir el beni yakaladı ve kıyıya çekti. Gözlerimi açtığımda karşımda başka bir rafting botunun rehberi vardı. Alabora olan bizim bottaki herkes karşı kıyıda idi, ben ise akıntıya kapılıp Dalaman çayının diğer tarafından çıkartılmıştım. Rehber gülüyordu “hadi hadi bir şey olmamış, iyisin “ dedi. Daha bir saniye önce ölmek üzere olduğumu düşünürken, beni kurtaran adamı karşımda kakara kikiri görünce kafam karıştı, ben de gülmeye başladım. Rafting botunun alabora olmasını sebebi, yüzlerce kez rafting yapmış muzır bir arkadaşın botun burnuna geçip akrobatik hareketler yapmasıydı. Bota geri binerken o akrobatik hareketler yapan arkadaşa ağzıma geleni söylemeyi ihmal etmedim. Dalaman çayı rafting turumuz devam ederken bottaki diğer kişiler kahkahalarla gülüyor, ben ise ya yeniden düşersem endişesiyle korkudan tir tir titriyordum. Parkur tamamlandığında pek bir sevinmiştim.

Bizim botun rehberi bir başka arkadaşımızdı. Kurulanıp giyindikten sonra diğer rehberlerin kamp yaptığı alana götürdü bizi. Onlara sudan çıkamayınca neler hissettiğimi anlattım. Şanslısın dediler. Çok ölen oluyor. Şaka mısınız yahu? Bu kadar riskli bir şey olduğunu baştan nasıl söylemezsiniz? Sonra videoları açtılar. Sanki bir macera filmi seyreder gibi kilometrelerce nehirde sürüklenen insanları gösterdiler. Akıntıya kapılmak bir derece tehlikeli ama “undercut rocks” denilen altı kesik mağara yapısındaki kayaların olduğu bir bölgedeysen o zaman ölümcül tehlikedesin, çünkü su girdap gibi seni kayanın altına çekebiliyor. Çıkmak imkansız. Şu işe bak ki biz döndükten kısa süre sonra, bir turist Dalaman çayında bottan düşerek kaya altına çekildi ve maalesef oracıkta can verdi. Akut ceseti çıkarmak için nehir suyunu kesmek zorunda kalmıştı.
Bu olay yaşanalı 10 yıldan uzun bir süre olmuştur. Geçen hafta bizim rafting rehberi Oktay ile karşılaşınca anılarım depreşti. Ayaküstü sohbet ettik biraz. "Dalaman çayı nasıl? Yerinde duruyor mu?" diye sordum. "Eskisi gibi değil" dedi. Türkiye'deki bir çok akarsu gibi Dalaman çayına da inşaa edilen Akköprü barajı ve Hidroelektrik santralları doğanın bozulmasına, bir çok rafting parkurunun yok olmasına sebep olmuş. Bir zamanlar yılda 60.000 turist ağırlanan Dalaman çayında rafting turizmi bitmesin diye yeni parkurlar açsalar da eskisi gibi değilmiş. Eh, rafting turizmin yıllık getirisi 4 milyon dolarsa, HES'lerin getirisi 300-400 milyon dolar, normaldir. Oktay da birçok doğa sever gibi doğal güzelliklerin insan eliyle bozulmasından son derece rahatsız. Onun işi raftingcilerden de zor çünkü Oktay uzun yıllardır “Whitewater kayaking” ya da "river kayaking" yani nehir kayağı yapıyor. "Nehir kayağı" benim aklımın almadığı, en uç, en adrenalin yüklü sporlardan biri. Debisi çok yüksek, köpürmüş bembeyaz azgın nehir sularında, hatta şelalelerde bir çeşit kanoya binerek resmen hayata, doğaya meydan okuyorsunuz. Dıştan kanoya benzeyen bu nehir kayağının üzerinde etek gibi bir malzeme var. Kayağı kullanacak kişi bu eteği giyiyor, böylece kanoya su girmiyor, tabii siz de çıkamıyorsunuz. Aklımı en almayan şey de bu zaten: Kayak azgın nehirde taklalar atarak ters döndüğünde içinden çıkamamak! “Eskimo roll” denilen hareketlerle baş aşağı nehrin içindeyken kendinizi ve kayağınızı düzeltmeniz gerekiyor. Bana göre "dehşet!" Oktay'a göre "müthiş!". Dayanamayıp soruyorum “Neden yapıyorsun bunu? Bir tahtan mı eksik?” gülüyor, “ El değmemiş doğayla baş başa olma, ıssız yerlerde tek başına meydan okumak müthiş keyif veriyor” diyor. “Ölümcül değil mi?” diye sorduğumda ise kaçamak cevaplar geliyor “Riskli tabii ama ne desem bilemedim…”
İlk kayak deneyimini Antalya Köprü çayda yapmış, sonra Avusturya Innsburg’da. En keyif aldığı debisi yüksek Nepal’deki nehirler olmuş. Neredeyse tüm akarsulara yapılan baraj ve hidroelektrik santrallarından muzdarip. "Eski zevki kalmadı, baraj kontrolundaki suda yapılmaz bu spor, el değmemiş doğayı bulmak çok zor" diye dert yanıyor. "Sadece Karadeniz'deki Fırtına deresinde keyif alıyorum o kadar" diye ekliyor.
"Nehir kayağı" 1972 yılında olimpiyatlara bile dahil edilmiş. Türkiye'de de uluslararası müsabakalar yapılıyormuş. Demek tüm dünyada benimsenen bir spormuş. Doğayla baş başa yapılan tüm sporlar insana heyecanın yanı sıra müthiş bir huzur verip, meditasyon etkisi yapsa da, siz siz olun yapmadan önce tüm riskleri hakkında bilgi almayı ihmal etmeyin. Ben bir daha nehir sporu yapar mıyım? Asla! Ama buna cesaret eden herkesi içtenlikle kutluyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum. Sizleri daima uzaktan izliyor ve maceralarınızı dinliyor olacağım. Sevgiyle kalın,
Comments